Futbol her gün gelişen bir oyun

Mustafa Reşit Akçay, "Bizim ülkemizde naklen yayın gelirleri üzerinden kulüp yönetmeye çalışanlar var. Bu çok doğru bir yaklaşım değil. Yeni projeler geliştirmek zorundalar. Bizim ülkemizdeki yöneticiler sahadaki takımın yapılanmasıyla, transferlerle daha çok ilgileniyorlar."

Futbol her gün gelişen bir oyun

Mustafa Reşit Akçay, “Şu an boştayız. Futbol her gün gelişen bir oyun. Takip etmeye çalışıyoruz. Pandemi nedeniyle çok fazla sağa sola gidip futbolcu izleyemiyoruz. Kariyerimde öncelikli olarak Süper Lig takımlarında devam etmek istiyorum. Bize ihtiyacı olan bir kulüp hocam gelin görüşelim derse görüşürüz. Pandemi döneminde kulüpler maddi sıkıntılar yaşıyorlar. Sponsor firmalar pandemi nedeniyle pek fazla bu işlere girmek istemiyorlar. Projesi olan bir kulüp olsa Süper Lig şartı aramam. Projesi olan takımlara da sıcak bakıyorum. Ama pandemi de bu ihtimali zayıf kılıyor. Keşke olsa.

Ülkemizde maçlar oynanırken tribünlerin hakemleri ne kadar baskı altına aldığı ortaya çıktı. Tribünde taraftarlar yokken Teknik Direktörler daha sakin bir şekilde kararlar alabiliyorlar. Taraftarların saha içerisinde yer alan unsurları ne kadar etkilediği bence pandemi döneminde bir kez daha ortaya çıktı. 

Pandemi döneminde kulüp yöneticilerinin yeni projeler geliştirmesi açısından da bir fırsat ortamı sağladı. Kamu arazileri bulup, bu araziler üzerinden kulüplere kalıcı gelirler sağlayabilecek projelerin üretilmesi gerekiyor. Bu benim düşündüğümde bulabildiğim bir fikir. Üzerine kafa yorulsa daha neler çıkar. Yöneticilerin asil görevleri kulüp işleyişini devam ettirmektir. Bizim ülkemizde naklen yayın gelirleri üzerinden kulüp yönetmeye çalışanlar var. Bu çok doğru bir yaklaşım değil. Yeni projeler ve yeni bakış açıları geliştirmek zorundalar. 

Bizim ülkemizdeki yöneticiler sahadaki takımın yapılanmasıyla, transferlerle daha çok ilgileniyorlar. Takımla kampa gidip fotoğraf çektirmeyi tercih ediyorlar. Hakem hataları üzerinden beyanatlar verip gündeme gelmek ile ön plana çıkmaya çalışıyorlar. Rutin ve klasik yöneticilik mantığı ne yazık ki devam ediyor. Tenzih edeceğim yöneticiler elbette var ancak ne yazık ki ülkemizdeki yönetici tablosu bu şekilde. Bayern Münih’in, Ajax’ın başkanlarının kim olduğunu bilen var mı. Bayern Münih’te forma giyen bir futbolcu senede kaç defa görebiliyor araştırmanız lazım. İnanın çok az.
 

Ülkemizde oynanan futbol hızı pandemi sürecinde düşmüş durumda. Daha yavaş bir futbol oynanıyor. Kazanma baskısı, strese yol açıyor. Futbol kalitesi sürekli düşüşte. Futbolcular çözüm üretemeyince kendini yere atıyor, hileye kaçıyor. Hakeme yüklenmeye çalışıyor. 

Türkiye’de bir Teknik Direktörün ömrü ortalama altı ay. Transferi yapan yöneticiler, Takımdaki ortamı siz oluşturmuşsunuz, oyuncularla temas halinde olan sizsiniz, onlara söz veren sizsiniz, sözleşmelerine esnek maddeler koymuşsunuz ve gelmişsiniz ligin bitimine altı hafta kala görev teklif ediyorsunuz. Bu hoca o takımı o durumda nasıl kurtarsın. Transfer konusu ne yöneticilere, ne de Teknik Direktörlere yüzde yüz bir şekilde teslim edilmemeli. Bu çok ciddi ve riskli bir konu. Ülkemizde en çok konuşulan takımların düzenlediği basın toplantılarında en çok transfer konusu nedeniyle sıkıntılar yaşandığını görüyoruz. 

Ülkemizde oynanan futbola yayıncı kuruluş bile değer vermiyor. Para talep ediyorsunuz, ‘ne yaptınız da ne istiyorsunuz’ şeklinde bir tavırla karşılaşıyorsunuz. Türk dizileri yüzlerce ülkede izleniyor. Talep var. Pazarlama var. O sektörde sorun yok çünkü ortaya çıkarılan ürün kaliteli. Yayıncı kuruluş bizim ülkemizde üyelik satamıyor ki. Türk futbolunu yönetenlerin Türk futbolunun marka değerini artıracak çalışmalar içerisine girmesi gerekiyor. 

Amacımız kimseyi kötülemek değil. Maalesef iyi gitmiyoruz. Biz Teknik Direktörler için de bu durum geçerli. İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırıyoruz. Kimse kimseyi ‘çok iyiyiz’ diyerek kandırmasın.
 

Ben 61 yaşındayım. Alt liglerde çalışarak, tecrübe kazanarak, kendimizi ispatlayarak, 15 yıllık bir sürecin ardından Trabzonspor’da çalışmaya hak kazandık. Eddie Newton demek ki geçtiğimiz sezon kendisini yönetime iyi bir şekilde ifade edebilmiş ki bugün takım kendisine emanet. Zaman bu tercihin ne kadar doğru veya hatalı olduğunu ortaya çıkaracaktır. 

Ankaragücü çok büyük bir camia. Taraftar kitlesi çok güzel bir kitle. Bildiğim kadarıyla Ankaragücü ve Trabzonspor taraftarları kardeş taraftar grupları. Ben hiçbir zaman Ankaragücü camiasını zora sokacak söylemlerde bulunmadım. Bindiğim dalı kesecek kadar ahmak bir insan değilim. Keşke o günkü açıklamaları farklı yönlere çekilmeseydi. Siz bana bir soru sordunuz, ben de dürüstçe düşündüklerimi ifade ettim. Ankaragücü’nde Teknik Direktörken ‘Trabzonspor’un şampiyon olmasını isterim’ dememdeki sebep Anadolu futbolunun gelişim sağlaması açısından ifade ettiğimi belirtmiştim. Bursaspor’dan sonra Anadolu’dan şampiyon çıkmadı. Anadolu Takımları yeniden şampiyon olabilmeli. Trabzonspor’un şampiyon olması demek, Anadolu takımlarının ve Türk futbolunun kalkınması anlamına geliyor. Ben böyle düşünüyorum. Ben Ankaragücü’ne ihanet etmedim, etmem de. O günkü şartlarda şahsıma karşı olan güvensizliğe kırgınım. Görevlerimi aksatacağımı düşünerek hareket eden insanlara kırgınım. Şairin de dediği gibi, ‘Saç tellerime kadar kırgınım.’ Ben inançlı bir insanım. O sırat köprüsünde karşılaşacağız birileriyle.”
 

Güncelleme Tarihi: 10 Kasım 2020, 03:28
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner19

banner101

banner25

banner26

banner104

banner34

banner17

banner22

banner18

banner20

banner102

banner30